Çin Nadir Toprak Elementlerinde Nasıl Küresel Tekel Oldu?

Nadir toprak elementleri günümüzde elektrikli araçlar, yarı iletkenler ve savunma teknolojileri gibi kritik sektörlerin vazgeçilmez girdileri haline gelerek küresel güç rekabetinin merkezine yerleşmiştir. Bu stratejik elementlerin çıkarımı, tedariki ve işlenmesi üzerindeki hakimiyet, ülkeler için ekonomik olduğu kadar jeopolitik bir avantaj da sağlamaktadır. Bu bağlamda Çin, sahip olduğu zengin rezervlerin yanı sıra uyguladığı politikalar sayesinde nadir toprak elementlerinde küresel bir süper güce dönüşmüştür.

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu’na (USGS) göre Çin, yaklaşık 44 milyon ton ile küresel rezervlerin yaklaşık yarısına tek başına ev sahipliği yapmaktadır. Guangzhou Jeokimya Enstitüsü’ne göre ise bu miktar 50 milyon ton civarındadır. Bu miktarlar nadir toprak elementi rezervinde Çin’i açık ara dünya lideri yaparken ardından gelen Brezilya’da 21 milyon, üçüncü sıradaki Hindistan’da ise sadece 6,9 milyon ton civarında nadir toprak elementi bulunmaktadır.

Çin’in nadir toprak elementlerindeki hakimiyeti zengin rezervlerinin yanı sıra üretim kapasitesinde de kendini göstermektedir. Nitekim Çin, uzun zamandır dünyanın en büyük nadir toprak elementi üreticisi olma konumunu sürdürmektedir. Çin’in nadir toprak elementlerindeki küresel üretim payı, 2011’de %97 gibi neredeyse tekel niteliğindeki bir seviyedeyken küresel çapta yeni yatırımların hız kazanmasıyla birlikte günümüzde yaklaşık %60 seviyelerine kadar gerilemiştir. Bu düşüşe rağmen Çin hala sektörde belirleyici aktör olmaya devam etmektedir.

Diğer yandan Çin, nadir toprak elementlerinin işlenmesi alanındaki mutlak hakimiyetini de korumaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre Çin küresel işleme kapasitesinin %91’ini tek başına elinde bulundurmaktadır. Başka bir ifadeyle, dünya genelinde çıkarılan nadir toprak elementlerinin büyük çoğunluğu işlenmek üzere nihayetinde Çin’e bağımlıdır. Böylece Çin, elektrikli araçlardan rüzgar türbinlerine, askeri sistemlerden akıllı telefonlara kadar uzanan son derece geniş bir endüstriyi fiilen kontrol etmektedir.

Maoniuping Maden Ocağı, Sichuan, ÇinKaynak: Getty Images / Maoniuping Maden Ocağı, Sichuan, Çin

Çin bugün nadir toprak elementleri alanında açık ara üstün olsa da 1949’da California’daki Mountain Pass madenlerinin keşfiyle sektör uzun süre ABD kontrolünde gelişmiştir. Mountain Pass’i işleten Molycorp’un eski CEO’su Mark Smith’e göre Çinli uzmanlar 1960’lardan itibaren tesise birçok ziyaret gerçekleştirerek üretim teknolojisini yakından incelemiştir. Bu bilgi birikimi, Çin’in ilerleyen yıllarda geliştireceği yüksek verimlilikli işleme teknikleri ve entegre tedarik zinciri modeline kritik bir zemin hazırlamıştır.

Pekin yönetimi, bu stratejik alanda gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığını kabul ederek Mountain Pass ziyaretleriyle başlayan süreçte yabancı ülkelerle işbirliğini genişletmiştir. 1979’da Inoue Japax Research ile yürütülen ortak çalışmalar kapsamında Çinli mühendisler Japon uzmanlardan teknik bilgi edinmiş, 1990’lı yıllarda çeşitli ülkelerle kurulan ilişkiler de Çin’in teknik kapasitesini daha da artırmıştır. Bu çok kaynaklı bilgi birikiminin de etkisiyle Çin’in nadir toprak elementi üretimi yıllık ortalama %40 artış göstermiştir.

Bu sürecin en önemli ismi Çin’in nadir toprak elementleri endüstrisinin mimarı olarak görülen Xu Guangxian’dır. ABD’de eğitim aldıktan sonra Çin’in nükleer silah projelerinde görev alan Xu Guangxian, Mao Zedong tarafından ajanlık şüphesiyle zorunlu çalışma kampına gönderilmiştir. 1972’de serbest kaldıktan sonra çalışmalarını nadir toprak elementlerine yöneltmiş ve hem teknik kapasitenin gelişmesinde hem de devletin bu alana stratejik yatırım yapmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Böylece Çin’in sonraki yıllarda kuracağı küresel üstünlüğün bilimsel temeli atılmıştır.

Çin hükümetinin sektöre yönelik desteği özellikle 1980’lerden itibaren kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. 1986’da başlatılan Program 863, ülkenin ekonomik ve stratejik konumunu güçlendirmek için ileri teknolojilerde atılım yapılmasını hedeflemekteydi. Bu programla birlikte nadir toprak elementleri, Çin’in uzun vadeli kalkınması açısından yüksek stratejik değere sahip bir alan olarak görülmüştür. 1997’de başlatılan Program 973 ise nadir toprak elementleri de dahil olmak üzere birçok alanda bilimsel araştırmaları teşvik ederek bilgi birikimini artırmıştır.

Bu süreçte Çin, ucuz elektrik, düşük maliyetli işgücü ve gevşek çevre standartlarını avantaja çevirerek yüzlerce maden ve işleme tesisinin hızla kurulmasını sağlamıştır. Ülkenin nadir toprak elementlerine verdiği stratejik önem ise 1992’de Devlet Başkanı Deng Xiaoping’in “Ortadoğu’nun petrolü varsa, Çin’in de nadir toprak elementleri var” sözlerinde açıkça görülmektedir. Bu ifade, nadir toprak elementlerinin Çin’in gelecekteki ekonomik ve jeopolitik gücünün temel direklerinden biri olarak görüldüğünün net bir göstergesidir.

Çin’in bu alandaki ilerleyişi son yıllardaki planlama ve düzenlemelerle devam etmektedir. 2016’da yayımlanan Nadir Toprak Elementleri Endüstri Gelişim Planı (2016–2020) Çin’in 13. Beş Yıllık Planı ile uyumlu biçimde yeni keşifler, kaynak yönetimi, çevresel standartların güçlendirilmesi ve stratejik sektörlerde nadir toprak elementlerinin kullanımının güvence altına alınması gibi hedefler içermektedir. Ekim 2024’te yürürlüğe giren Nadir Toprak Elementleri Yönetmeliği ise madencilikten üretime kadarki tüm süreçlerde devlet kontrolünü sıkılaştırmıştır.

Çin’in nadir toprak elementlerindeki hegemonyasının bir diğer temel ayağı ise üretim ve işleme süreçlerinin devlet destekli Ar-Ge yatırımlarla desteklenmesidir. 1950-2019 döneminde Çin, nadir toprak elementleri alanında 26 bine yakın sayıda patent elde ederek zirvede yer almıştır. Aynı dönemde Japonya 14 bin, ABD ise 10 bin civarında patent alabilmiştir. Bu Ar-Ge faaliyetleri Çin’in üretim ve işleme gücünün yanı sıra teknolojik standartları belirleyici konuma yükselmesini de sağlamaktadır.

Çin’in nadir toprak elementleri sektöründe lider ülke haline gelmesinde 2000’li yılların ortalarına kadar yaygın olan yasadışı madencilik ve kaçak ihracat faaliyetlerinin önüne geçebilmiş olması önemli bir yere sahiptir. Nitekim 2008 yılında gerçekleştirilen nadir toprak elementleri ihracatının yaklaşık üçte biri yasa dışı yollardan ülke dışına çıkarılmıştır. Bu durum bir yandan devletin gelir kaybına neden olurken diğer yandan küresel piyasada fiyat istikrarsızlığına yol açarak Çin’in stratejik avantajını zayıflatmaktaydı.

Yasadışı madenciliği bitirmek ve sektörü tam kontrol altına almak isteyen Çin, nadir toprak elementleri endüstrisini kökten dönüştüren geniş bir konsolidasyon hamlesi başlatmıştır. Bu stratejiyle yüzlerce küçük ve denetimsiz maden kapatılarak sektör, “Büyük Altılı” (Big Six) denilen devlet kontrolündeki altı dev şirkete indirgenmiştir. Böylece hem kaçak ihracat sınırlandırılmış hem de üretim, fiyatlar ve ihracat çok daha etkili biçimde kontrol edilebilir hale gelmiştir.

Çin’in nadir toprak elementleri alanındaki küresel gücünü pekiştiren unsurlardan biri de bu elementleri yoğun şekilde kullanan sektörleri güçlü biçimde destekleyerek kendi yüksek teknoloji ekosistemini hızla büyütmesidir. Örneğin nadir toprak elementlerinin en kritik kullanıldığı alanlardan biri olan elektrikli araç üretiminde Çin açık ara liderdir. Nitekim 2024 yılında dünya genelinde üretilen elektrikli araçların %70’inden fazlası Çin’de üretilmiştir. Bu durum, Çin’in nadir toprak elementlerini ülke içinde genişleyen teknolojik sanayinin temel bileşeni haline getirdiğinin de bir göstergesidir.

Çin’in bu sektörlere verdiği güçlü destek, zengin rezervlerine rağmen ülkeyi nadir toprak elementlerinde net ithalatçı konumuna getirmiştir. 2024’te Çin yaklaşık 1,5 milyar dolar değerinde 129.500 ton nadir toprak elementi ithal ederken, ihracatı yalnızca 17.700 tonla sınırlı kalmıştır. Çin’in ithalatında Myanmar öne çıkmakta olup özellikle 2016 yılından itibaren sıkılaşan çevre politikaları nedeniyle Çinli firmaların üretimi Myanmar’a kaydırması bu bağımlılığı artırmıştır. Öte yandan Çin’in bölgedeki yoğun madencilik faaliyetleri Mekong Nehri’nin toksik metallerle ciddi biçimde kirlenmesine yol açmaktadır.

Çin ayrıca Afrika’da yer alan çeşitli madenler ve lojistik hatlar üzerinden nadir toprak elementlerine erişimini güçlendirmektedir. Özellikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mozambik, Tanzanya ve Zambiya gibi ülkelerdeki maden faaliyetlerinde etkin rol oynayan Çin, buradan çıkardığı nadir toprak elementlerinin lojistiği için de bölgede yatırımlarına devam etmektedir. Afrika’da yer alan liman işletmeleriyle etkisini artıran Pekin yönetimi, TAZARA hattı gibi uluslararası demiryolu ağlarıyla nadir toprak elementlerini kontrol altında tuttuğu limanlara bağlayarak bu alandaki arzını güçlendirmektedir.

Çin’in nadir toprak elementlerindeki üstünlüğünde 2000’li yıllardan itibaren küresel arzı kontrol etmek amacıyla uyguladığı ihracat kısıtlamalarının etkisi de bulunmaktadır. Bu kısıtlayıcı politikalar Çin’in 2010 yılında Japonya’ya yönelik nadir toprak elementleri ihracatını tamamen durdurulmasıyla küresel ölçekli bir krize dönüşmüş ve aynı dönemde Çin’in ihracat kotalarını keskin biçimde düşürmesi sonucunda nadir toprak elementlerinin fiyatları büyük oranda artarak dünya genelinde ciddi arz problemlerine neden olmuştur.

ABD, AB ve Japonya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) yaptığı şikayet sonucunda açılan dava ile Çin ihracat engellerini kaldırmak zorunda kalsa da özellikle Donald Trump’ın göreve gelmesinin ardından ABD ile yoğunlaşan ticaret savaşlarının ardından Pekin benzer araçlara yönelmiştir. ABD’nin Nisan ayında Çin mallarına %145 oranında ek gümrük vergisi getirmesi üzerine Çin, misilleme olarak özellikle savunma sektöründe etkin şekilde kullanılan yedi kritik “ağır” nadir toprak elementinin ihracatına ek sınırlamalar getirmiştir.

Çin, son olarak şirketlerin nadir toprak elementi ihraç edebilmesi için lisans zorunluluğu getirdiğini ve yabancı firmalardan en küçük miktarlar için bile kullanım amacını ayrıntılı şekilde açıklamalarını isteyeceğini duyurmuş olsa da bu düzenlemenin tam ölçekte uygulanması şimdilik askıya alınmış durumdadır. Buna rağmen Çin’in bu kararı iptal etmeden sadece ertelemekle yetinmesi önümüzdeki dönemde küresel tedarik zincirlerinin Çin’in stratejik değerlendirmelerine bağlı olarak yeniden şekillenebileceğine işaret etmektedir.

Çin, uyguladığı politikalarla küresel tedarik zincirinde elde ettiği stratejik baskı gücünü korumaya devam etmektedir. Bu politikalar dünya genelinde çeşitli arz sıkıntılarına neden olurken özellikle ABD ile yaşanan ticaret savaşında stratejik bir yere sahiptir. Nitekim 1980’lere kadar dünyanın en büyük nadir toprak elementi üreticisi olan ABD, günümüzde bu alanda büyük oranda Çin’e bağımlıdır. İthal ettiği nadir toprak elementlerinin %70’ini Çin’den temin eden ABD’nin bu bağımlılığı özellikle savunma teknolojilerinde kritik bir zafiyet oluşturmaktadır.

Sonuç olarak nadir toprak elementleri alanında Çin’in elde ettiği hakimiyet zengin rezervlerinin yanı sıra bilgi transferi bağlamında yabancı ülkelerle kurulan ilişkilere, devlet destekli Ar-Ge programlarına, sektörün konsolidasyonuna, ihracat kısıtlamalarına ve ilgili sektörlerin geliştirilmesine dayanan çok katmanlı bir stratejinin ürünüdür. Bu politikalar sayesinde Çin, üretim ve işleme kapasitesini küresel ölçekte tekele yakın bir düzeye taşımıştır. Bunun yanı sıra elektrikli araçlar, elektronik cihazlar, yarı iletkenler ve rüzgar türbinleri gibi sektörleri destekleyerek nadir toprak elementlerini kendi ekonomik ekosisteminin vazgeçilmez unsuru haline getirmiştir.
Gri Bölge
25 Kasım 2025
Çin’in Nadir Toprak Elementleri Stratejisi